Kendi Ses Kaydımızı Dinlediğimizde Neden Şaşırırız?
Kendi ses kaydımızı dinlediğimizde verdiğimiz tepki genellikle aynıdır: "Bu gerçekten benim sesim mi?" Kayıttaki ses bize yabancı, tırmalayıcı ve beklenmedik derecede tiz gelir. Çoğumuz kendi kaydımızı beğenmeyiz. Ancak ilginç bir şekilde, başkalarının ses kayıtlarında veya gerçek konuşmalarında bu kadar keskin bir fark hissetmeyiz.
Bu garip fenomenin arkasında, sesin nasıl iletildiğine dair sağlam bir bilimsel açıklama yatıyor.
İki Farklı Ses İletim Yolu
Sorunun cevabı, kendi sesimizi nasıl duyduğumuzda saklı. Konuştuğumuz an, sesimizi iki farklı mekanizma üzerinden aynı anda algılarız:
1. Hava İletimi (Dış Yol)
Bu, hem bizim hem de çevremizdeki herkesin sesi duyduğu standart yoldur.
- Ağzımızdan çıkan ses dalgaları havada yol alır.
- Kulak kanalımıza girer ve kulak zarımızı titreştirir.
- Bu titreşimler orta kulaktaki (çekiç, örs, üzengi) kemikçikler aracılığıyla iç kulaktaki salyangoza (koklea) ulaşır.
- Sinyaller burada beyne gönderilir ve ses olarak yorumlanır.
Tüm kayıt cihazları (mikrofonlar) sesi bu yolla, yani sadece havadan gelen dalgalarla kaydeder.
2. Kemik İletimi (İç Yol)
Bu, sadece kendi sesimizi duyarken deneyimlediğimiz özel bir yoldur.
- Biz konuşurken, ses tellerimiz titreşir.
- Bu titreşimler sadece havaya değil, aynı zamanda kafatası kemiklerimize ve çenemize de yayılır.
- Kemiklerimiz, bu titreşimleri doğrudan iç kulaktaki salyangoza (koklea) iletir.
Kayıtta Neden Her Şey Değişiyor?
Normalde biz konuşurken duyduğumuz ses, bu iki iletimin (hava + kemik) bir birleşimidir. Özellikle kemik iletimi, düşük frekanslı (bas) titreşimleri güçlendirerek sesimize daha derin, daha zengin ve daha tok bir ton katar.
Bilim insanlarına göre kafatası kemikleri, düşük frekanslı sesleri daha iyi ileten bir "alçak geçiren filtre" görevi görür. Bu durum, sesimizi kendimize olduğundan yaklaşık 20-30 Hz daha alçak (daha bas) algılamamıza neden olur.
Bir ses kaydını dinlediğimizde ise, kemik iletimi bileşeni tamamen kaybolur. Sadece "hava iletimi" ile kaydedilen sesi duyarız. Kemiklerin sağladığı o doğal "bas amplifikatörü" olmadan, sesimiz bize olduğundan çok daha tiz, cılız ve "yabancı" gelir.
Psikolojik Boyut: Beklenti ve Kimlik
Bu durumun bir de psikolojik boyutu vardır. Sesimiz, kimliğimizin temel bir parçasıdır. Hayatımız boyunca sesimizi hep o "tok" ve "zengin" (kemik iletimli) haliyle duymaya alışırız ve zihnimizde sesimizle ilgili bir imaj oturturuz.
Kayıttan gelen ve bu zihinsel imajla uyuşmayan o "tiz" sesi duyduğumuzda, bir yabancıyla karşılaşmış gibi şaşırır ve rahatsız oluruz.
Sonuç: Aslında "Gerçek" Sesimiz Hangisi?
Royal Society tarafından 2023 yılında yayımlanan bir çalışma da, kemik iletiminin bu "öz-ses algısı"nda kritik bir rol oynadığını ve kendi sesimizi başkalarından ayırmamızı sağladığını deneysel olarak kanıtlamıştır.
Bu durum bizi şu ilginç ve biraz da garip sonuca götürür: Hoşumuza gitmese de, kayıtta duyduğumuz o ses, aslında başkalarının bizi duyduğu "gerçek" sesimizdir. Biz, kendi sesimizin kemiklerimizden gelen özel bir "bas" eklenmiş versiyonunu duyan tek kişiyiz.


